KUTLU DOĞUM HAFTASI

 

Sen Yoktun

Sen yoktun... 
Hz Âdem’deydi nurun 
Önce cenneti, 
Sonra yeryüzünü şereflendirdin. 
Âdem nuruna affedildi 
Arafat bu affa şâhitti 

Sen yoktun 
Nuh’un gemisindeydi Nurun... 
Dalgalar yeryüzünü boğarken 
Taprağın bağrındaki su 
Gökyüzüyle buluşurken 
Ve bu bir ilahi azap derken, 
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple 
Tûfan, nurunu selamladı edeple... 

Sen yoktun... 
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun 
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden 
“Rabbimiz” dedi, 
“Onlara kendi içlerinden 
Senin ayetlerini okuyacak 
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara, 
Onları temizleyecek bir elçi gönder, 
Amin dedi on sekiz bin âlem 
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak 
Amin dedi İsmail. 
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı 
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında. 

Sen yoktun... 
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni 
Alemlerin efendisi diye sana seslendi. 
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine.. 
Çünkü bu âlemin reisi geliyor... 
Bekleyin Ahmed geliyor. 
Kainata rahmet geliyor. 
Havarilerin yüzünü okşayan, 
Ölüleri dirilten bir nefes oldun 
Ama sen yoktun... 


Sen yoktun Sultânım, 
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun 
Başı eğik gezerdi mazlum 
Huteyle göklerden seni sorardı 
Varaka seni arardı semada 
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler. 
Ağlayarak süslediler ölüme... 
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler. 
Sen yokken, 
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek. 
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi. 
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi... 
En son çocuk atılırken çukura 
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu 
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi. 
Melekler süslüyordu hirâyı. 
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur, 
Efendisine hazırlanıyordu mekke. 
Âlem Efendisine hazırlanıyordu 
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi. 
Toprak yalvarıyordu rabbine, 
Allahım gönder artık diyordu. 
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada 


Ve bir gelişin vardı ya rasulallah, 
Bir inişin vardı yer yüzüne... 
Önünde cebrail! 
Ardında yalın kılıç melekler! 
Bir inişin vardı yer yüzüne... 
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de 
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya. 

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini. 
Herşey sus pus olmuştu. 
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay! 
Kainat bir isim duymak istiyordu. 
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden; 
Muhammed! 
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini. 
Muhammed! 
Melekler öptü o nurdan ellerini. 
Muhammed! 
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta! 
Sana o adı veren rahmana kurbanız 


Artık sen vardın 
Susuz topraklara rahmet indi seninle 
Annenden sonra anne halime sevindi seninle 
Yağmura mı ihtiyaç var? 
Kaldır şehadet parmağını, 
Yağmurları salsın Allah. 
Sonra tut ağacın yaprağını, 
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah. 
Yeterki sen iste, 
Sen iste yarasulallah 
Deki ben kimim? 
Dağlar, taşlar dile gelsin, 
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup, 
Ente Rasulullah desin. 

Sen vardın 
Bedir kârdı, 
Uhut dardı 
Hendek yârdı. 
Yiğitlerin vardı. 
Ölmek için yarışan yiğitler... 


Hele bir enesin vardı senin. 
Enes bin malik... 
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, 
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu. 
Onlar da 
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince 
Enes kükremiş: 
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? 
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti. 
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü. 
Hem de ne şehit ey nebi! 
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi. 
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu... 

Musab Bin Umeyr’in vardı senin. 
Uhut’ta sancağını taşıyan. 
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki 
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi. 

Ebu hureyren vardı... 
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı. 
Sen anlardın, 
Ya Ebâhir gel! Derdin. 


Ve sen gittin... 
Bir gidişle gittin 
Ardında hüznün kaldı. 
Hasretin kaldı göklerde. 
Bilal ezan okuyamaz oldu 
Ne zaman teşebbüs etse 
Muhammed rasulullah demeye 
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi. 

Sonra günler ay, 
Aylar yıl oldu. 
Ve asırlar oldu 
Sensizliğe açtık gözlerimizi. 
Ama sen bırakmazsın bizi. 
Sen varsın ey şehitlerin sultanı 
Sen varsın! 
Bir şehit bile ölmezken 
Sana nasıl yok deriz. 
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip 
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin. 
Ne anam var ne babam... 
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden. 


Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah! 
Bırakma bizi ki; Allah; 
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor. 
Bırakma bizi! 
Hayatı seninle öğretti Rahman. 
Kulluğu seninle tanıdık. 
Duayı senden öğrendik sevgili! 
Hz Ömer umre için senden izin isteyince, 
“Kardeşcik” dedin ona, 
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın? 
Bizler Ömer değiliz ama 
Bütün dualarımız senin için 

Ey Rabbimiz! 
Rasulünü anışımızdan haberdar et! 
O’na binler salat, binler selam! 
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver 
O’na vesileyi lutfet. 
O’nu refik-i Âlâya yükselt 
Bizi de affet 
O’nun hatrına affet 
Zatının hatrına Affet.
 
 

Dursun Ali Erzincanlı

 
 
 
 
 
 

 


  
2166 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam51
Toplam Ziyaret199205
KARTVİZİTLER

 











 

Sadece Dernek Üyelerimizin Kartvizitleri Yayınlanacaktır

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.127132.2558
Euro34.634934.7737
Hava Durumu
SİTE KURUCUSU


Yakup Bozdaş  
Web Site Kurucusu

Takvim